CİNSEL YOLLA BULAŞAN HASTALIKLAR
CYBH, başlıca bulaşma yolu cinsel ilişki olan hastalıklardır. Bu şekilde bulaşma özelliği olan 30’dan fazla mikroorganizma tanımlanmıştır. Yıllardır bireysel ve toplumsal problemlere neden olmuş bu hastalıklara son yıllarda AIDS’in de dahil olması, önemini bir kat daha arttırmıştır. Bu hastalıkların bir çoğunun gebelik veya doğum esnasında çocuğa da bulaşabilmesi, gelecek nesli de risk altında bırakmaktadır.
Cinsel Yolla Bulaşan Hastalıkların Görülme Sıklığı
Tek eşlilik dışında yaşam tarzı olanlarda CYBH sıktır Özellikle genital siğil ve genital uçuk vakaları son yıllarda çok artmıştır.
CYBH gerçek sıklığını tespit etmek zordur:
- CYBH da hasta kayıtları ve bildirimi gereği gibi yapılmamaktadır.
- Bu hastaların bir çoğu hekime gitmek yerine, arkadaş veya eczacının tavsiye uymaktadırlar.
- Bazı mikroorganizmalar vücutta bulunup, bulaşıcı olmasına rağmen belirti oluşturmazlar. Bu hastalar tamamen kayıt dışı kalmaktadır.
CİNSEL YOLLA BULAŞAN HASTALIKLARIN SINIFLANDIRILMASI
Cinsel yolla bulaşan hastalıklar, oluşturduğu hastalık belirtilerine veya etkene göre sınıflandırılabilmektedir. Birden fazla belirti ile seyreden hastalıkların, belirtiye göre sınıflaması zor olsa da, ana hatlarıyla yapılan bir sınıflama belirtilerin değerlendirilmesini kolaylaştıracaktır.
Belirtilere göre cinsel yolla bulaşan hastalıklar:
1- İdrar yolu akıntısı ile seyreden hastalıklar(Üretritler)
Bel soğukluğuna (Gonokoksik üretritler) ve Bel soğukluğu dışı mikroplara bağlı olan (Nongonokoksik üretritler) akıntılar
2- Vaginal akıntı ile seyreden hastalıklar
Trikomoniyasis, Kandidiyasis, Bakteriyel vagina iltihapları
3- Cinsel bölgede yara ile seyreden hastalıklar
Frengi (sifilis), Genital uçuk (genital herpes)
4- Cinsel bölgede siğillerle seyreden hastalıklar
Genital siğil (HPV enfeksiyonlar)
5- Cinsel bölgede belirti vermeyip diğer sistemleri etkileyen hastalıklar
AIDS, Hepatitler
6- Kadınlarda alt karın bölgesinin iltihabî hastalıklarıyla seyreden hastalıklar
Pelvisin iltihabî hastalıkları
7- Prostat ve epididim iltihabı ile seyreden hastalıklar
AIDS
AIDS bir hastalık tablosudur. Bu hastalığa HIV adı verilen bir virüs neden olmaktadır. HIV virüsünün bulaşmış olması AIDS olduğu anlamına değil ancak ilerde olabileceği anlamına gelmektedir.
Hastalık virüsü bulaştığında hafif ateş, terleme ve bazen lenf bezlerinde büyüme gibi belirtilerle seyreden, gribe benzeyen bir tablo oluşur. Bu durum genellikle önemsenmez ve kendiliğinden düzelir. Daha sonra virüs, uzun bir süre (yaklaşık 10 yıl) belirti vermeksizin vücutta yaşamaya ve çoğalmaya devam eder. Ancak, bu sürede virüs başkalarına bulaşabilir.
Vücutta bulunan virüs, akyuvarların bir tipi olan lenfositleri etkileyerek, onları görev yapamaz hale getirir. Sonuçta vücut bağışıklık sistemi bozulur, mikroplara ve zararlı etkenlere karşı kendini savunamaz hale gelir. Normalde hastalık yapmayan mikroplar hastalık oluşturulabilirler. Bunlara fırsatçı infeksiyonlar denir. Bu dönemde ateş, ishal, lenf bezlerinde büyüme, vajinal kandidiasis, akciğer, barsak ve idrar yolu infeksiyonları gibi belirti ve hastalıklar ortaya çıkar. Daha sonra daha ciddi infeksiyonlar, bazı tümörler gelişir. Hastalıklar ile mücadelesiz kalan hastalık tablosuna AIDS (kazanılmış bağışıklık yetersizliği sendromu) adı verilir. Bu aşamada hasta kaybedilir.
Teşhis
HIV virüsünün varlığı, Virüse karşı oluşan, vücut savunma maddelerinin (antikor) kanda tespit edilmesi ve Virüsün antijenlerinin veya virüs materyallerinin tespiti ile tespit edilebilir. Virüse karşı antikor en erken 2 ay sonra ortaya çıkabilmekte, bu süre 6 aya kadar uzayabilmektedir. Bu durum ise önemli bir risk oluşturur. Kanında virüs olmasına, bunun bulaşabilmesine rağmen testler, bulaşmadan sonra yaklaşık 6 ay normal çıkabilir. Bir kişide AIDS virüsü olmadığını söyleyebilmek için son 6 ay kimseyle cinsel ilişkisi olmaması ve testlerin normal çıkması halinde mümkündür. Ancak, son yıllarda geliştirilen yeni testlerle AIDS virüsünün bulaşıp bulaşmadığı daha erkenden belirlenebilmektedir. HIV tarama testi ile (ELISA v.b.) pozitif bulunduğunda tekrarlanmalı, yine pozitif ise doğrulama testi yapılmalıdır. Doğrulama testi (Westtern Blot gibi) yapılmadan veya özel HIV virüs testleri ile tanı teyit edilmeden sonuç kesinlik arz etmez. Doğrulama testlerine dayalı laboratuvar tanısı, Sağlık Bakanlığı tarafından yetkilendirilmiş merkezlerde konulmaktadır. (Bulaşıcı hastalıklar sürveyans ve kontrol esasları yönetmeliği, Resmi Gazete:26537, 30.5.2007).
AIDS tanısı için laboratuvar tarafından doğrulanmış HIV pozitifliği ile AIDS ile ilişkili hastalıklar veya anormallikler birlikte olmalıdır.
Tedavi ve Korunma
Tedavisi zordur. Virüslere etkili ilaçlar kullanılmaktadır.
Virüs kan, meni, vajinal salgı, tükürük ve gözyaşı gibi vücut sıvılarında bulunur. Bulaşma olması için kanın veya virüslü vücut sıvılarının bir başkasının kanı veya kanına ulaşan vücut sıvılarıyla temas etmesi gerekir. AIDS’li ile aynı evde bulunmakla, dokunmakla hastalık bulaşmaz.
AIDS ilk olarak homoseksüellerde ortaya çıkmış ve ilk dönemde hastaların büyük çoğunluğunda bulaşma yolunun homoseksüel ilişki olduğu düşünülmüştür. Bunun neticesinde AIDS’in homoseksüellere özgü bir hastalık olduğu, homoseksüel olmayanların AIDS’den yana problemleri olmayacağı zannedilmiştir. Halen de böyle düşünenler mevcuttur. Ancak günümüzde AIDS, homoseksüeller kadar, heteroseksüeller ve kadınlar için de büyük risk oluşturmaktadır.
- Her tür cinsel ilişki (homoseksüel, heteroseksüel ilişki, oral seks),
- Ortak kullanılan enjektörler,
- Virüslü kan ve kan ürünlerinin nakli,
- Virüsle kirlenmiş ameliyat, muayene malzemeleri ve diş hekimi aletleri,
- Gebelik ve emzirme döneminde anneden bebeğe geçiş ile bulaşma olabilir.
AIDS in belirtileri ortaya çıktığında artık çok geç kalınmıştır. Bu kişinin son 10 yıl içerisinde cinsel ilişkide bulunduğu herkese virüsün bulaşmış olma ihtimali vardır. Keza, AIDS’li hastanın cinsel eşlerinin ilişkide bulunduğu diğer eşleri de risk altındadır. Önemli olan virüsle infekte olmuş kişinin erkenden tespit etmek ve başkalarına bulaşmayı önlemektir. Bu nedenle tüm risk gruplarındaki insanların HIV virüsü yönünden tetkik edilmeleri şarttır.
FRENGİ
Frengi, Avrupa’da 15. yüzyıldan sonra ortaya çıkmış, dünyada yaygınlaşmış ve ölümlere sebep olmuş tehlikeli bir hastalıktır. Amerika’nın keşfi ile hastalığın tespitinin aynı zamana rastlaması, o zamanlar hastalığın Amerika’dan geldiği yönünde tartışmalara yol açmıştı. Bir zamanların korkunç hastalığı büyük ölçüde yok edilmişse de, günümüzde frengi vakaları halen mevcuttur ve hastalık önemini korumaktadır.
Belirti ve Bulgular
Frengi, deri ve iç organları tutarak çeşitli klinik tablolara yol açar. Hastalık üç evre halinde seyreder. Her evrenin belirtileri ve oluşan hasarlar farklıdır.
- Birinci evre: Cinsel ilişki sırasında mikrop, ciltten vücuda girer. Bu giriş yerinde bir müddet sonra bir yara ortaya çıkar. Mikrobun bulaşmasından yaranın çıkış zamanına kadar yaklaşık 9 ila 90 gün arasında bir süre geçmektedir. Bu yara önce sivilce gibi belirir, sonra üzerindeki deri dökülerek açık ülser şeklini alır. Bu ülser tipi yaranın kenarları serttir. Yaranın kenarlarının sertliği frengiye özgüdür ve bu nedenle frengi yarası için “sert ülser” tabiri kullanılır. Frengi yarasının en sık görüldüğü yerler erkeklerde penis, kadınlarda ise büyük ve küçük dudaklardır. Yaranın daha az sıklıkta görüldüğü yerler, penis çevresi, torbalar, dudak, ağız ve dildir. Frengi yarasının ortaya çıktığı döneme birinci devre denilir. Yara yaklaşık 1,5-2,5 ay sonra kendiliğinden iyileşir. Hastalık, 2 ila 6 ay arasında değişen süre sessiz kalır.
- İkinci evre: Sessiz devreden sonra kaşıntısız cilt lezyonları ortaya çıkar. Cilt lezyonlarının olduğu döneme ikinci devre frengi adı verilir. Bu devrede de cilt lezyonları kendiliğinden iz bırakmadan kaybolur ve hastalık tekrar sessiz bir döneme girer. Bundan sonra hastalık ya hayat boyu sessiz kalır ve hiç bir belirti oluşturmaz ya da üçüncü devreye girer.
- Üçüncü evre: İkinci devreden yıllar sonra frengi, çeşitli iç organlarda hasar oluşturmuş halde ve oluşan hasarların belirtileriyle tekrar ortaya çıkar. Hastalığın tekrar ortaya çıkışı ile üçüncü devre başlar. İkinci evreden üçüncü evreye geçiş yıllar sonradır. Ancak hastalığın ne zaman ortaya çıkacağı bilinmez. Bu devrede en fazla sinir sisteminde hasar vardır. Sinir sistemi yanında eklemler, karaciğer, kalp ve damarlar gibi birçok organda yapı ve işleyiş bozuklukları meydana gelir. Bu nedenle üçüncü devre, frengi hastalığının ölümcül bir safhasıdır.
Tanı
Frengi tanısı evrelerine göre farklıdır. Klinik tanıda,
- Birinci evrede cinsel organlarda ülsere yaraların ve lenf büyümelerinin olması
- İkinci evrede cilt ve sistemik bulgular (el ve ayak tabanı dahil simetrik döküntülü ve akıntılı lezyonlar, menenjit, böbrek, karaciğer veya göz tutulumu)
- Üçüncü evrede semptom olmayabilir veya cilt ve sistemik bulgular (beyin, sinir tutulumu, kalp damar tutulumu) tanıyı şüplenendirir.
Laboratuvar tanıda,
- Birinci evrede yaralardan, ikinci evrede döküntülü cilt lezyonlarından alınan numune, mikroskop altında incelenerek mikrop aranır. Mikrobun görülmesi sonucunda teşhis konulur.
- Frengi tarama testleri (VDRL, RPR) ile elde edilen pozitif sonuç doğrulama testleri(FTA-ABS veya TPHA) doğrulanarak tanı konulabilir.
Tedavi ve Korunma
Birincil bulaşma yolu cinsel ilişkidir. Birinci devredeki yara ve ikinci devredeki cilt lezyonları mikrop ihtiva etmesine rağmen üçüncü devre lezyonları mikropsuzdur. Bu nedenle birinci ve ikinci devre lezyonları olan frengili biriyle cinsel ilişki sonucunda hastalık bulaşır. Bunun dışında, gebelikte ve doğumda anneden bebeğe ya da mikroplu kan ve kan ürünlerinin nakli ile bulaşma olabilmektedir.
Frengiden korunmak tek eşlilikle mümkündür. Penis lezyonlarında prezervatifler bulaşmayı önleyebilir.
Frenginin tedavisi penisilinlerle yapılmaktadır. Birinci ve ikinci devre frengide penisilin tamamen iyileşmeyi sağlayabilmektedir. Ancak, üçüncü devredeki frengide penisilinler işe yaramamaktadır.
GENİTAL UÇUK/GENİTAL HERPES
Genital herpes (genital uçuk), erkek ve kadın cinsel organlarda ortaya çıkan ve uçuk denilen yaralarla karekterize, tekrarlayıcı bir hastalıktır. Hastalığın etkeni bir virüstür. Bu virüs dudak çevresinde uçuğa neden olan virüsün farklı bir formudur.
Herpes virüsü uçuğa neden olduktan sonra vücutta sessizce kalıp, zaman zaman yeniden ortaya çıkarak infeksiyona neden olabilir. Hastalığın tekrarlama sıklığı kişiye göre değişkenlik gösterir.
Belirti ve Bulgular
Virüs cinsel ilişki sırasında, derideki çatlaklardan bulaşır. Bulaşmadan sonra küçük ve ağrılı sivilce topluluğu ortaya çıkar. Daha sonra, sivilceler birbiriyle birleşir, yaklaşık 0.5 cm çaplı bir yara meydana gelir. Görüntü dudaktaki uçuk gibidir. Daha sonra yara kendiliğinden iyileşir. Ancak virüs, vücuda bir kez girdikten sonra vücutta sessizce kalır, hayat boyunca zaman zaman tekrarlayan uçuk ataklarına sebep olur. Tekrarlanmalar sebepsiz olabildiği gibi, vücut direncinin düşük olduğu dönemlerde, stresten sonra ve bazen adet dönemlerinde görülür. Gebelikte çocuğa bulaşabilen virüs, erken doğuma ve çocukta anormalliklere de sebep olabilmektedir.
GENİTAL UÇUK/GENİTAL HERPES
Teşhis
Genital uçukta, yaranın çıkış yeri, görünümü ve özellikleri değerlendirilerek teşhis konabilir. Şüpheli durumlarda mikrobiyolojik incelemeler ve kan testleri yapılmaktadır.
Tedavi ve Korunma
Uçuk yarasının olduğu dönemde ve yara iyileştikten 4-5 gün sonraya kadar bulaşıcılık devam eder. Bu dönemde cinsel ilişkiden kaçınılması veya prezervatif kullanılması gerekir.
Frengide olduğu gibi peniste uçuk olduğunda, prezervatif kadını koruyucudur. Fakat kadında uçuk olduğunda prezervatif, penisi korusa da cinsel bölgenin diğer kısımlarını korumaz. Buralara bulaşma olabilir.
Genital uçuk infeksiyonları cinsel eş sayısının artmasına paralel olarak artmaktadır. Cinsel bölgedeki yaraların en büyük sebebi olan genital uçuğu önlemenin en etkili yolu tek eşliliktir.
Tüm virüs infeksiyonlarında olduğu gibi, genital herpesin de tedavisi yoktur. Tekrarlamalar sırasında virüslere karşı geliştirilmiş bazı ilaçlar kullanılmaktadır. Ancak bunlar tekrarlamaları ve şikayetleri azaltmak yönünden kısmi fayda sağlamaktadırlar.
BEL SOĞUKLUĞU (GONORE)
Erkeklerde penis içindeki idrar yolunda, kadınlarda da rahim girişinde akut, her iki cinste ise iç cinsel organlarda kronik iltihaplara sebep olan bir hastalıktır. Hastalığın etkeni olan bakteri, boğazda, kalın bağırsağın son kısmında, eklemlerde ve yeni doğanda anneden çocuğa bulaşmak suretiyle gözde yerleşerek iltihaplanmalara neden olabilmektedir.
Bel soğukluğu tedavi edilmediğinde veya yetersiz tedavi edildiğinde iç cinsel organlara yayılır. Erkeklerde prostat, meni kanalları ve epididimde, kadınlarda ise tüplerde iltihaplanma oluşabilir.
Bel soğukluğu mikrobu bulunan erkeklerin %10’unda, kadınların %90’ında belirtisiz iltihaplanmalar oluşur. Bu kişiler, hastalıkları olduğunu bilmediklerinden, mikrobu bulaştırmada çok önemli rol oynarlar.
Belirti ve Bulgular
Erkeklerde mikrop bulaştıktan yaklaşık 2-14 gün sonra, idrar yolu içinde ağrı ve yanma başlar. Daha sonra idrar yolunda sarı-yeşil renkte, boza kıvamında ve damlama şeklinde bir akıntı meydana gelir. Akıntı iç çamaşırda sarı-yeşil renkte lekeler oluşturur. Akıntının bu özellikleri bel soğukluğu için karakteristiktir. Bu dönemde idrar yaparken de ağrı ve yanma söz konusudur. Kadınlarda bulaşmadan 7-21 gün sonra idrar yanması, vaginada sarımsı bir akıntı, rahim ağzında kızarıklık ve sarı-yeşil renkte akıntı meydana gelir. Ancak, kadınlardaki belirtiler erkeklere göre daha hafiftir.
BEL SOĞUKLUĞU (GONORE)
Bulaşma yolları-korunma
Birincil bulaşma yolu cinsel ilişkidir. Bel soğukluğu mikrobu genel tuvaletler ve hamamlarda kapı kolları, musluk vanaları, klozet kenarlarından da bulaşabilir. Ancak mikrop vücut dışında, kuru ortamlara çok dayanıksız olduğundan bu ihtimal çok düşüktür.
Cinsel yolla bulaşan hastalıklardan korunmada geçerli genel prensipler bel soğukluğu için de geçerlidir. Tek eşlilik en büyük koruyucudur. Hastalık halinde eşlerin birlikte tedavisi şarttır. Aksi halde mikrop eşler arasında tekrar bulaşmalara neden olabilir. Tamamen iyileşme olmadan cinsel ilişkide bulunulmamalıdır.
Teşhis
Erkelerde hastalığın öncesinde şüpheli cinsel ilişki olması ve akıntının karakteristik özellikleri (sarı-yeşil, boza kıvamında) bel soğukluğu klinik tanısı konulabilir. Kadınlarda jinekolojik muayenede rahim girişinde (servix) akıntı ve veya idrar yolundan karakteristik akıntı olması halinde klinik tanı konabilir.
Tedavi
Bel soğukluğu antibiyotiklerle tedavi edilebilmektedir. Günümüzde gonore tedavisinde tek dozluk tedaviler kullanılmaktadır (seftriakson, ofloksasin, sifprofloksasin ve levofloksasin) .
Evlilik dışı cinsel ilişki alışkanlığı olanlar arasında bu hastalık iyi bilinmektedir. Bu nedenle gelişigüzel ilaç kullanma alışkanlığı sıktır. Yetersiz ve uygun olmayan tedavi hastalığın kronikleşmesine yol açabileceğinden teşhis ve tedavi mutlaka hekim kontrolünde olmalıdır. Ayrıca, iyileşmenin tam olup olmadığını ancak hekim, tahliller yaparak belirleyebilir.
GENİTAL SİĞİL
Genital siğiller virüsler tarafından oluşturulmaktadır. Siğil, büyüklüğü toplu iğne başından bir kaç cm’ye kadar değişebilen ve karnıbahar tarzındaki doku büyümesidir.
Belirti ve Bulgular
Virüsün bulaşmasından yaklaşık 2-3 ay sonra küçük siğiller ortaya çıkar. Daha sonra bu lezyonlar olduğu yerde büyürler. Ayrıca, virüs elle kaşıma yolu ile başka alanlara da bulaşarak oralarda da benzer lezyonlar oluşturur.
Siğiller erkekte, en çok penis, torbalar ve idrar yolunda, kadında ise küçük ve büyük dudaklar, vajina, klitoris, rahim ağzı ve idrar yolunda görülmektedir.
Hastalığın rahim ağzı (serviks) kanserine neden olabileceği düşünülmektedir. Bu nedenle genital siğili olan kadınların düzenli doktor kontrolünde olması gerekmektedir.
Teşhis
Teşhis siğilin görünüm özelliklerine göre konulabilmektedir. Şüpheli durumda biyopsi yapılabilir.
Tedavi ve Korunma
Genital siğilin birincil bulaşma yolu cinsel ilişkidir. Virüsün bulaşıcılığı yüksektir. Genital siğili olan birinin, eşine bu hastalığı bulaştırma ihtimali %65’tir. Cinsel ilişki dışında ortak kullanılan tuvalet malzemeleri de bulaşmaya neden olabilir.
Korunmak için, yukarıda belirtilen, cinsel yolla bulaşan hastalıklardan korunmanın prensipleri geçerlidir. Prezervatifler, penis lezyonunun kadına bulaşmasını önlese de kadındaki lezyonun penis dışındaki cinsel bölgeye bulaşmasını önleyemez.
Tedavi için, siğiller cerrahi müdahale ile tamamen kesilip çıkartılmalı veya lazer ile yakılmalıdır. Siğili yok eden bazı pomatlar da kullanılmaktadır. Tedaviden sonra nüks etme ihtimali mevcuttur.
TRİCHOMONAS VAGİNALİS
Trichomonas vaginalis adlı tek hücreli bir parazit kadınlarda vagina iltihabına yol açar. Trichomonas vaginalis, seks işçilerinde oldukça sıktır. Kadın doğum kliniklerine gelen kadınlarda %5 - 15 oranında görülmektedir. Erkeklerde bu mikroorganizma üretrit adı verilen idrar yolu iltihabına neden olur.
Trichomonas vaginalise bağlı vagina iltihaplanmasının sistemik komplikasyonu mevcut değildir. Ancak, AIDS virüsünün bulaşmasında kolaylaştırıcı rol oynadığı düşünülmektedir.
Belirti ve Bulgular
Kadınlarda infeksiyon sonucunda köpüklü, kötü kokulu, yeşilimsi-sarı renkli vaginal akıntı meydana gelir. Vajinada ve cinsel bölgede kaşıntı, idrar yaparken yanma ve ağrılı cinsel ilişki söz konusu olabilmektedir.
Erkeklerde idrar yolu içinde kaşıntı, yanma ve idrar yolundan akıntı gibi şikayetlere yol açar.
Tanı
Kadınlarda vajinal akıntı, erkeklerde idrar yolundan gelen akıntının mikroskop altında incelenmesi ile konulabilir.
Tedavi ve Korunma
Bu infeksiyon, ilaçlarla (Metronidazol) tedavi edilebilmektedir. Eşlerin de eşzamanlı olarak tedavi edilmesi gereklidir. Prezervatifler koruyucudur.